YAZAN: ÖZER MUMCU
GERÇEK OLAYLARDAN ESİNLENİLMİŞTİR…
Bölüm 1
Yer: İstanbul, Beşiktaş
Tarih: 1975
Duyduğu tuhaf sesler Şermin Toker’in uykusunu böldüğünde saat sabaha karşı dörde geliyordu. Otuz beş yaşındaki kadın başlangıçta yatağında huzursuzca dönerek uyanmamak için direndi. Ama anlam veremediği sesler kulağına gelmeye devam edince çaresiz ayaklandı. Kafasını toplamaya ve duyduğu seslerin ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Sanki… Evlerine bir yabancı girmiş ve daha önce hiç duymadığı bir dilde konuşuyor gibiydi. Fakat bu kesinlikle saçmaydı. Seslerin nereden geldiğini anlamaya çalıştı.
Melis’in odasından geliyor. Ama bu mümkün değil…
Kalkıp neler olduğunu kontrol etmeye cesaret edemedi. Bunun yerine her şeyden habersiz uyumaya devam eden kocası İsmail Toker’i uyandırdı.
“İsmail, kalk! İsmail!”
“Mmm…”
“İsmail, evde birileri var!”
“Ha? Ne oluyor Şermin? Uyuyorum…”
“İsmail dedim! Uyan hemen!”
Adamı nihayet kalkmaya ikna etmişti. Ona neler olduğunu anlattı. İsmail önde Şermin arkada, ışıkları açmadan ve çıt çıkarmadan dört buçuk yaşındaki kızları Melis’in odasına gittiler. Kapalı kapıyı hemen açmaya cesaret edemediler. Ama fazla bekleme lüksleri de yoktu.
Kızları tehlikede olabilirdi.
İsmail Toker kapının kolunu sessizce ve yavaşça aşağıya doğru çevirdi. Kapıyı açtı.
İsmail ve Şermin Toker çifti, gördükleri manzara karşısında neredeyse baygınlık geçireceklerdi.
Odada Melis dışında kimse yoktu. Küçük Melis uykusunda Toker çiftinin hangi ülkeye ait olduğunu bilmedikleri bir dilde bir şeyler anlatıyordu.
“Nem, én nem ide tartozom, a nevem Ilona Esterházy, vigyenek vissza a hazámba! Vigyenek haza, utálom ezt a helyet.”
Şermin Toker, elini tırnaklarını yer gibi ağzına götürerek kocasına baktı ve,
“İsmail, bu da neyin nesi?” dedi.
İsmail Toker cevap verecek halde değildi.
Takip eden beş yıl boyunca, küçük kız bazen uykusunda -sonradan Macarca olduğu anlaşılan bu yabancı dilde- bir şeyler anlatmaya, bazen de gündüzleri uyanıkken hipnotize olmuş gibi bir zihinsel duruma geçerek başka bir zamana ve mekana ait bir hayat hikayesi anlatmaya başladı. Böyle zamanlarda anlattığına göre, kendisinin gerçek adı Melis Toker değil Ilona Esterhazy idi. Bir Macar soylusuydu. Otuz dört yaşında iken, kendisi gibi soylu ve zengin bir Macar olan kocası Lazslo Esterhazy ile birlikte tatile çıktıkları sırada bir otomobil kazası geçirmişlerdi. Kocası ölmüştü ve kendisi de kazadan sonra burada, İstanbul’da küçük bir Türk kızı olarak uyanmıştı. Anlattıkları bununla sınırlı değildi. Anne ve babasının ismini, Macaristan’da yaşadığı şehrin adını, çocukken gittiği okulları, yakın arkadaşlarını ve akrabalarını da hatırlıyordu.
Böyle zamanlar dışında, küçük Melis tamamen normal davranıyor, gündelik hayatına geri dönüyordu.
İlk zamanlar Toker çifti küçük kızlarını bir psikiyatri uzmanına götürdüler. Başlangıçta doktor, bunun erken başlangıçlı bir şizofreni olabileceğinden şüphelendiğini söyledi. Ama zaman ilerledikçe, küçük Melis’in kusursuz biçimde Macarca konuştuğu şüphe götürmez şekilde anlaşıldı. Bu durumun son derece tuhaf olduğu ve sağduyulu bir açıklamanın kısa vadede mümkün olmadığı ortadaydı. Ama bu fenomeni bir psikiyatrik rahatsızlıkla açıklamak da söz konusu olamazdı. Bu nedenle psikiyatri uzmanı tedaviyi yarıda kesti, herhangi bir tanı koymadığını ve böyle bir durumda elinden gelen bir şey olmadığını ifade etti.
Bölüm 2
Yer: Stanford Üniversitesi, Kaliforniya, ABD
Tarih: 1980
Elli üç yaşındaki psikiyatri profesörü Dr. Elias Wordane, Stanford Üniversitesi’nin yüksek tavanlı, iyi aydınlatılmış ve geniş salonlarından birinde, kimileri tarafından çığır açıcı, kimileri tarafından ise safsata olarak yorumlanan konferanslarından birini veriyordu.
Adamı yerden yere vuran, ‘bu tarz’ konuların akademik dünyada yeri olmadığını söyleyen, Wordane’yi şarlatanlıkla suçlayan, hakaret eden ve hatta tehdit eden çoktu. Ama bir o kadar da hayranı vardı ve iş kendisinin verdiği konferanslara geldiğinde, oturma düzeni tiyatro salonu usulü dizayn edilmiş geniş salon daima tıklım tıklım oluyordu.
O gün de durum farklı değildi.
“…ve son derece yersiz bir takım kaygılar nedeniyle, kurumsal yapılar üzerinde söz sahibi olan bazı otoriteler, reenkarnasyon konusunda kuşkulara ve önyargılara sahiptirler. Sisteme yön veren bu tür kurumlar, kimi zaman dini, kimi zaman da şimdi çatısı altında toplanmış olduğumuz akademik yapılanmalar şeklinde olabilir, ama sözüm ona birbirine taban tabana zıt ideolojiler benimsemiş görünen bu tür yapılar, toplumu dizayn etmeye yarayan genel kabullere ve dayatmalara karşı tehdit olarak gördükleri çığır açan bir fikirle veya araştırma konusuyla karşı karşıya kaldıklarında, pekala birlik olup saldırmaktan çekinmezler. Üstelik kendilerinin de, bir zamanlar radikal olarak değerlendirilmiş fikirler sayesinde var olabildiklerini unutuverirler. Ama gerçekte, ilerleme köhnemiş yapıların onlara güç ve kontrol sağlayan kabuk bağlamış paradigmalarından vazgeçebilmeleriyle mümkündür.
Konumuza dönersek, bir miktar ciddiyet ve sağduyu ile ele alındığında, yeniden doğuş, yani reenkarnasyon fenomeninin mantığı çok basittir. Siz değerli dostlarımın da bildiği gibi, biyolojik alemde evrimsel süreç artık tüm bilim çevrelerinde karşılık bulan bir görüştür. Maruz kalınan koşullara bağlı olan bu aşamalı gelişim sürecine, maddesel karşılığı olan bitki ve hayvanların dışında, ruhların da gereksinimi vardır. Peki sizce, ruhsal varlıkların evrimi, dünyaya bir kez gelmekle tamamlanabilir mi? Bu soruya verilecek yanıt kesinlikle hayır olacaktır…”
Dr. Elias Wordane canlı, hevesli tavırlarıyla ve karizmatik ses tonuyla, konuşmasını yirmi dakika daha sürdürdü. Ortaya attığı tezi kendince kanıtlayan somut dellilleri ve güncel çalışmaları salondaki çoğunluğu akademisyenlerden ve bir bölümü öğrencilerden oluşan konuklarıyla paylaştı.
Yoğun ilgi uyandıran konferans bittiğinde, Wordane’nin takipçileri her zamanki gibi ikiye bölünmüştü.
Bölüm 3
Yer: Budapeşte, Macaristan
Tarih: Bilinmiyor.
O gün Budapeşte’de, Tuna Nehri kıyılarında tarihî saraylar ve zarif villalarla çevrili Buda Kalesi’nin hemen eteklerinde bir düğün telaşı yaşanmaktaydı.
Düğün töreni, şehrin en görkemli kiliselerinden biri olan Matthias Kilisesi’nde yapılacaktı. Kilise, Buda Kalesi’nin tepesinde yer alıyordu. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak bilinen kilise, yüzyıllardır soylu ailelerin düğünlerine ev sahipliği yapmıştı.
Yirmi beş yaşındaki güzel Ilona kiliseye girdiğinde, çanlar çalmaya başladı. Ilona, beyaz gelinliği içinde ilerlerken, kilisenin içinde ilahiler yankılanıyordu.
Lazslo, Ilona’nın yanında durdu, sevgi dolu bir ifadeyle ona baktı. Rahip, çiftin ellerini kutsal suyla kutsadıktan sonra, antik yüzüklerle süslenmiş ellerini birbirine bağladı ve evlilik yeminlerini ettirdi.
Törenin ardından, düğün konvoyu, Budapeşte’nin en prestijli otellerinden Gresham Sarayı’na doğru yola çıktı…
Bölüm 4
Yer: İstanbul
Tarih: Kasım 1980
Şermin ve İsmail Toker çifti, o gün Beşiktaş Atatürk İlköğretim Okulu’nda, Melis’in rehber öğretmeni Taha Aksoy’un konuğuydu.
Melis Toker artık on yaşındaydı ve ilkokul dördüncü sınıf öğrencisiydi. Taha Bey, iki yıldır Melis’in özel durumundan haberdardı. O güne dek bu konuda elinden bir şey gelmediği için de bir bakıma aileye karşı mahcuptu.
Şimdi ise durum biraz farklıydı. Ya da Taha Aksoy öyle olmasını umuyordu. Elindeki katlanmış haldeki gazeteyi, belli bir sayfanın belli bir yerini işaret ederek İsmail Toker’e uzattı. Çiftin ilgili başlığa ve altında yazanlara göz atmasına fırsat verecek kadar bekledikten sonra söze başladı. Bir İsmail Aksoy’a bir karısına bakarak,
“Beni yanlış anlamayın lütfen” dedi, “Bu tarz şeylere kolay kolay itibar eden biri değilimdir. Sizi herhangi bir şekilde yönlendirmek istemem. Boşa umutlandırmak da. Sadece bilgi vermek istedim. Ne yapacağınıza karar vermek size kalmış. Ama bence onunla iletişime geçmeyi denemek size bir şey kaybettirmez.”
Taha öğretmenin İsmail Toker’e uzattığı gazete haberinde, reenkarnasyon fenomeniyle ilgili yaptığı çalışmalarla dünya çapında ün kazanan psikiyatri doktoru Elias Wordane’in, Stanford Üniversitesi’ndeki görevinden istifa ettiği, kariyerini çeşitli ülkeleri gezerek gerçekleştireceği kişisel çalışmalarla sürdüreceği ve ziyaret edeceği ilk ülkenin Türkiye olacağı yazıyordu. Haberde, Türkiye’ye hangi tarihte ulaşacağı, hangi kurum ve kişilerle işbirliği yapacağı gibi detaylar da yer alıyordu.
İsmail Toker önce yanında oturan eşine döndü. Şermin olumlu anlamda başını salladı. İsmail Toker, Taha Bey’e dönerek,
“İlginiz için teşekkürler” dedi. “Bizim durumumuzda yapılacak herhangi bir şey varsa, bu adamla konuşmaktır diye düşünüyorum. Sanırım Şermin de benimle aynı fikirde. Gazete bizde kalabilir mi?”
Aynı günün akşamı, İsmail Toker, Dr. Recep Toksoy’u telefonla aradı. Dr. Elias Wordane’ye İstanbul’da yürüteceği çalışmalarında danışmanlık yapacak kişi olan psikiyatri profesörü Recep Toksoy, Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. Toksoy, hipnotizma gibi şüpheyle yaklaşılan konularda yaptığı çalışmalarıyla, çıkardığı dergilerle ve renkli kişiliğiyle tanınıyordu.
Toker’in Recep Toksoy’u ikna etmesi kolay olmadı. Dr. Wordane ile tanışmak isteyen insan sayısı çok fazlaydı ve bunların çok azı ikna edici argümanlarla geliyordu. Toksoy haklı olarak seçici ve dikkatli davranıyordu. Nihayet, Aralık ayında İstanbul’da olacak Wordane ile Toker ailesinin hangi şartlarda tanıştırılacağı üzerinde karşılıklı olarak anlaşıldı.
Bölüm 5
Yer: Budapeşte, Macaristan
Tarih: Bilinmiyor
“Başka bir isteğiniz var mı efendim?”
“Teşekkürler Miklos, sanırım hepsi bu kadar. Biz dönene kadar Gazsi’ye iyi bak.”
Gazsi, Laszlo-Ilona Esterhazy çiftinin Alman çoban köpeğinin adıydı.
Ilona Esterhazy, yirmi metre ötedeki Mercedes-Benz SL R107’nin içinden kocasına seslendi.
“Hayatım! Hadi artık Miklos’u rahat bırak. Merak etme evine bir haftada bir şey olmaz!”
Ellili yaşlardaki Miklos Varady, uzun yıllardır Esterhazy ailesinin yanında çalışıyordu. Miklos, Ilona ile Lazslo iki yıl önce evlendiklerinde acaba işime son verilir mi paranoyasına kapılmıştı. Korktuğu başına gelmedi. Ilona onu sevmişti. O da Ilona’yı.
Kırmızı Mercedes, yeşilliklerle kaplı Rozsadomb tepesinde yer alan yüz yıllık Esterhazy köşkünün önünden hareket etti. Esterhazy çiftinin hedefi, bir haftalık tatillerini geçirecekleri Balaton gölüydü. Rozsadomb’u doğrudan Balaton Gölü’ne bağlayan M7 otoyolu üzerinden devam edecek olan yolculuk, yaklaşık olarak iki saat sürecekti.
Bölüm 6
Yer: İstanbul
Tarih: Aralık 1980
Toker çifti, kızları Melis ile birlikte Dr. Recep Toksoy’un Şişli’deki özel muayenehanesinde konuktular. Dr. Toksoy’un çok özel bir konuğu daha vardı. Dr. Elias Wordane.
Dr. Wordane Türkçe bilmiyordu. Toker çifti ve küçük Melis de akıcı biçimde İngilizce konuşacak durumda değillerdi. Bu nedenle Dr. Toksoy, o akşam tercümanlık vazifesini de üstlenmek durumunda kalmıştı.
Dr. Toksoy’un yardımıyla, Dr. Wordane Toker çiftiyle ve Melis’le bir saate yakın sohbet etti. Onları rahatlattı. Daha sonra gerçekleştirecekleri çalışmayı Toker’lere detaylarıyla anlattılar. Dr. Toksoy küçük Melis’i hipnotize edecek, sonra Dr. Wordane’in kendisine önceden yazılı olarak verdiği soruları hipnoz altındaki Melis’e soracak, küçük kızın verdiği yanıtları ise İngilizceye çevirerek sözlü ve yazılı olarak Wordane’ye aktaracaktı. Deney sonucuna bağlı olarak konuya ilişkin nasıl bir yol haritası çizileceğine Wordane ve Toksoy ortaklaşa karar verecekti.
Zamanı geldiğinde, Dr. Toksoy Toker çiftinden bekleme salonuna geçmelerini ve çağırılıncaya kadar orada beklemelerini nazikçe rica etti.
Çift muayene odasından ayrıldıktan sonra, Toksoy küçük kızı ustaca hipnotize etti. Ardından elindeki kağıda bakarak Wordane’nin sorularını sormaya başladı.
“Melis, şimdi çok uzak bir zamanda, çok uzak bir yerdeyiz. Bana bu yerde neler gördüğünü anlatabilir misin?”
Melis “Geniş bir tepe… Her yer yemyeşil ve hava tertemiz. Etraf büyük ağaçlarla kaplı. Hava serin. Üşüyorum, ama bu beni rahatsız etmiyor. Uzakta bazı tarihi yapılar var. Kaleler. Bir de kilise. Ben… bir kadınım. Adım Ilona. Ilona Esterhazy. Macaristan’dayız… Budapeşte’de.”
Toksoy, “Lütfen devam et. Şimdi bana etrafındaki insanlardan söz et.”
Melis, “Eski tip büyük bir villanın önündeyiz. Kısa boylu bir adam görüyorum. Onun adı… Miklos. Miklos’un elinde bavullar var. Biz… Kocamla tatile çıkıyoruz. Miklos arabaya bavullarımızı taşıyor.”
Toksoy, “Kocanın adı ne? Bana ondan ve diğer yakınlarından söz et.”
Melis, “Onun adı Lazslo Esterhazy. Varlıklı ve yakışıklı bir adam. Onunla evleneli iki yıl oldu. Şimdi birlikte tatile çıkıyoruz. Onu seviyorum.”
Toksoy, “Kaç yaşındasın? Annen ve baban hayattalar mı? Nerede yaşıyorlar?”
Melis, “Yirmi yedi yaşındayım. Anne ve babam hayatta. Onlar da Budapeşte’de yaşıyor. Babamın adı Peter Andrassy. Anneminki Erzsebet Andrassy.”
Toksoy, önündeki kağıda gerekli notları alırken, Wordane konuşmayı dikkatle izliyordu. Melis Toker, yattığı yerden gözleri yarı kapalı halde ‘diğer’ hayatına ilişkin tüm temel bilgileri aktardı. Verdiği bilgilerin doğru olup olmadığı şimdilik belirsiz de olsa, kendi içinde tutarlı görünüyordu.
Hipnoz altındaki görüşme bir saatten daha uzun bir süre boyunca devam etti. Daha sonra Dr. Recep Toksoy, Melis Toker’i usulüne uygun şekilde uyandırdı. Dikkatlice almış olduğu notları İngilizce olarak Wordane’e özetledikten sonra bekleme salonunda büyük bir sabır ve merakla beklemekte olan İsmail ve Şermin Toker içeri çağırıldı. Olan bitenler özetlendi.
“İtiraf etmeliyim ki çok heyecan verici ve faydalı bir çalışma oldu İsmail Bey. Dr. Wordane de benimle aynı fikirde. Şimdi sıra işin dedektiflik kısmına geldi.”
“Dedektiflik mi? Tam olarak ne söylemek istiyorsunuz?”
“Gayet basit. Melis’in verdiği bilgiler şimdiye kadar benzer vakalarda hiç görülmediği kadar net ve tutarlı. Ancak yine de kontrol edilmeli. Bunların doğruluğunu ancak Budapeşte’ye gidip araştırma yaparak kanıtlayabiliriz. Bu yapılmadığı takdirde her şey havada kalır.”
“Fakat benim böyle bir yolculuğu karşılayacak maddi gücüm yok.”
“İsmail Bey, rica ederim. Sizden para talep eden olmadı. Dr. Wordane Amerika’daki işini gücünü bırakıp buraya kadar nasıl geldi zannediyorsunuz? Kendisi bu tür konulara bireysel olarak ilgi duyan varlıklı bir iş adamı tarafından finanse ediliyor. Ancak size peşinen bu yolculuğun gerçekleştirileceğinin de garantisini vermiyoruz. İş parayla da bitmiyor çünkü. Birtakım resmi izinlerin alınması gerekiyor. Prosedürler halledilince size bilgi vereceğiz.”
“Çok teşekkür ederim. Bizi çok mutlu ettiniz.”
Dr. Recep Toksoy gülümsemekle yetindi. Aile ile en kısa zamanda yeniden görüşmek üzere vedalaştılar.
Bölüm 7
Yer: Budapeşte, Macaristan
Tarih: Bilinmiyor
Trafiğin genellikle yoğun olduğu Budapeşte çıkışı ile Székesfehérvár arasındaki kısım, yol çalışmaları ve sürücü hataları gibi nedenlerle kaza riski yüksek olan bir bölgedir. Tatil sezonlarında ve hafta sonlarında bu bölgede yaşanan trafik kazaları daha da artmaktadır.
Keyfi yerinde olan Ilona Esterhazy, otomobilin radyosunun sesini biraz daha açtı. Sonra direksiyon başındaki kocasının yanağına bir öpücük kondurdu. Yoğun çalışma temposundan ve sorumluluklarından bunalmış olan
Lazslo Esterhazy, Balaton Gölü’nün serin sularına bir an önce kendini bırakmanın hayaliyle Mercedes’in gaz pedalına biraz daha yüklendi.
Székesfehérvár’a yaklaştıkları sırada, otoyolun bu bölgesinde trafiğin aniden yoğunlaştığını fark ettiler. Lazslo, hızını azaltmaya çalışırken bir anlık dikkatsizlik sonucu direksiyon hakimiyetini kaybetti. Yolun kenarındaki bir kamyonetin aniden şeridine girmesiyle paniğe kapılan Lazslo, frene bastı ve araç kontrolden çıktı. Araba, birkaç saniyelik bir sessizlik sonrası yoldan çıkarak bariyerlere çarptı.
Ertesi gün tüm Macaristan, genç çiftin ölüm haberiyle sarsılacaktı.
Bölüm 8
Yer: İstanbul
Tarih: Aralık 1980
Toker çiftinin ev telefonu çaldığında henüz sabahın sekizi bile olmamıştı.
Telefonu İsmail Toker açtı. Arayan Prof. Dr. Recep Toksoy’du.
“Alo?”
“Günaydın İsmail Bey. Ben Recep Toksoy. Bu kadar erken bir saatte rahatsız ettiğim için kusura bakmayın. Dr. Wordane’in finansörüyle ve Macaristan yetkilileriyle araştırmamız için anlaştığını haber vermek için aradım. Kendisi pazartesi sabahı Budapeşte’ye gidiyor. Orada bir hafta kalmayı planlıyor ama gerekirse bu süreyi uzatacak. Sizi bilgilendirmeye devam edeceğiz.”
*
Dr. Elias Wordane’i taşıyan Boeing 737-800 tipi yolcu uçağı, Budapeşte Ferenc Liszt Uluslararası Havalimanı’na iniş yaptığında saat 14:00 olmuştu.
Bir grup yetkili, Wordane’i havalimanında karşıladı. Heyet, Dr. Wordane’e kalacağı otele* kadar eşlik etti. Daha sonra bilim adamını Semmelweis Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne götürdüler. Dr. Wordane, sürdüreceği araştırmalar için buradan etik kurul izni alacaktı. (İşin gerçeği, bu izni İstanbul’dan gerçekleştirdiği telefon görüşmeleriyle çoktan almıştı, şimdi sadece prosedür gereği bazı belgeleri imzalayacaktı.)
Zamanını ekonomik kullanmak isteyen Dr. Wordane, refakatçilerini sıkıştırarak yerel yetkililerden izin alma işini de aynı gün aradan çıkardı. Belediyeden, nüfus müdürlüğünden ve ilgili müzeler ile arşiv yetkililerinden önceden alınan izinler, çalışmalarını kolaylaştıracak ve hızlandıracaktı.
Ailelerin veya Melis’in sözünü ettiği özel şahısların kendisine yardım edip etmemesi ise tümüyle bu kişilerin insiyatifinde olan bir meseleydi. Bu konuda yerel idarenin ya da akademinin yapacağı bir şey yoktu. Sıra oraya geldiğinde Wordane’nin yapacağı şey, şansının yaver gitmesini dilemek olacaktı.
İşin prosedür kısmını Budapeşte’ye vardığı ilk gün böylece aradan çıkaran Dr. Elias Wordane, ertesi gün sabah erkenden işe koyuldu. Takip eden hafta boyunca, her gün çok erken bir saatte işe koyularak sistemli bir şekilde araştırmalarını sürdürdü.
1981’in Ocak ayına gelindiğinde, Wordane’nin elde ettiği sonuçlar, bir bakıma ümit verici, bir bakıma da cesaret kırıcıydı.
Yeni yılın ikinci günü, Dr. Wordane sabah saatlerinde İstanbul’a telefon etti.
“Buyurun, ben Recep Toksoy.”
“Günaydın Recep Bey, ben Wordane, nasılsınız? Sizi gelişmeleri aktarmak için aradım.”
“Gayet iyiyim Wordane, merakla sizden haber bekliyordum. Lütfen buyurun.”
Dr. Wordane, Recep Toksoy’a bir haftalık süreci özetledi. Budapeşte’de saygıyla ve ilgiyle karşılanmış, araştırmaları esnasında herhangi bir problemle karşı karşıya kalmamıştı. Ulaşılabilecek tüm resmi kayıtları incelemiş, Melis Toker’in telaffuz ettiği isimlerle ilişkili olabilecek tüm özel kişilerle görüşmüştü. Oldukça elle tutulur verilere ulaşmıştı. Ama ne yazık ki, -birkaç isim benzerliği sayılmazsa- onların aradığı Ilona Esterhazy ne geçmişte yaşamıştı, ne de bugün bu isimde biri hayattaydı.
“Bir tavsiyeniz veya kişisel bir talebiniz yoksa, yarın İstanbul’a dönmeyi düşünüyorum.”
Toksoy kısa bir süre düşündükten sonra, “Sizi tekrar ağırlamaktan mutluluk duyacağım, yarın görüşmek üzere” dedi ve telefonu kapattı.
Ertesi gün Dr. Elias Wordane’yi taşıyan Douglas DC-9 tipi uçak İstanbul Havalimanı’na indiğinde akşamüzeri yediydi. Recep Toksoy, Wordane’yi havaalanında bizzat karşıladı. İki meslektaş bir buçuk saat sonra Nişantaşı’nda yer alan ve klasik Türk mutfağının en iyi örneklerini sunan Hünkar Lokantası’nda karşılıklı oturup yemek yerken, araştırma sonuçları üzerine detaylı analizler yaptılar.
Dr. Wordane, elde ettiği verilerden yola çıkarak böyle bir vaka için bile son derece sıra dışı sayılabilecek bir varsayım ortaya attı ve son derece açık fikirli biri olan Recep Toksoy da Dr. Wordane’nin hipotezini akla yakın buldu.
İki gün sonra öğle saatlerine doğru, Toker ailesi bir kez daha Recep Toksoy’un muayenehanesinde konuktu. Wordane ve Toksoy, ulaştıkları sonucu İsmail ve Şermin Toksoy ile paylaşacaklardı.
Bölüm 9
Yer: Budapeşte, Macaristan
Tarih: 4 Ocak 1981
Sirenlerinin keskin sesi ortalığı inleten ambulans, sabahın beşinde olanca hızıyla Saint John Hastanesi’ne doğru ilerliyordu.
Ambulansın içinde sağlık personeli hariç iki kişi vardı. Doğum yapmak üzere olan yirmi dokuz yaşındaki güzel ve zengin Eszsebet Andrassy ve kocası Peter…
Bölüm 10
Yer: İstanbul
Tarih: 4 Ocak 1981
Recep Toksoy, olan biteni öğrenmek için sabırsızlanan Toker çiftini daha fazla bekletmeden konuya girdi.
“Dr. Wordane, bana Macaristan yetkilileri tarafından saygı ve ilgiyle karşılandığını söyledi. Kendisi, Budapeşte’ye ulaştığı günün ertesi gününden başlayarak durmak dinlenmek bilmeden hummalı bir çalışma yürüttü. Bay Wordane, Melis’in hipnoz altındayken anlattıklarına dayanarak, sözü geçen tüm isimleri ve mekanları, önce ulaşılabilir nitelikteki resmi evrakları incelemiş, ardından ilgili mekanları gezmiş ve konuyla bir şekilde bağlantısı olabilecek herkes ile konuşmuş…
“Kendisi bana resmi kayıtlarda dört tane Ilona Esterhazy ismine rastladığını, ancak çeşitli nedenlerle bunların hiçbirinin bizim aradığımız Ilona olamayacağını söyledi. Örneğin bunlardan hiçbirinin anne ya da baba adı, Melis’in anlattıklarıyla uyuşmuyor. Tahmin edeceğiniz gibi bu durum diğer unsurlar için de geçerli. Bu nedenle detayları tek tek sayarak lafı uzatmayacağım…
“Dr. Wordane, bir noktada tam da ümitsizliğe kapılmak üzereyken, hiç de göz ardı edilemeyecek bazı bulgulara ulaşmış. Şöyle ki, Melis’in diğer hayatındaki annesi olarak bahsettiği Erzsebet Andrassy ve babası olduğunu ifade ettiği Peter Andrassy çifti gerçekten var.”
İsmail Toker’in yüzü kızardı. Şermin Toker’in kalbi göğsünden dışarı fırlayacak gibiydi. İsmail Toker,
“Ama?” dedi.
“İsmail Bey, yaşananlar sizin için ve eşiniz için zor, bunun farkındayım. Diğer taraftan, birlikte tarihe geçecek bir vakaya tanıklık ediyor olabiliriz. Peter ve Erzsebet çiftinin varlığı ve Melis’e göre Ilona Esterhazy’nin yaşadığı adres ile hayatındaki tüm diğer detaylar, kızınızın hipnoz altındayken söyledikleriyle uyuşuyor. Bu durumu tesadüfle açıklamak saflık olur. Sorun şu ki, Peter ve Erzsebet çok genç insanlar. Henüz iki yıllık evliler ve çocukları yok. Diğer taraftan, Dr. Wordane’in söylediğine göre Erzsebet Andrassy şu anda dokuz aylık hamile ve doğum yapmak üzereymiş. Yani söylemeye çalıştığım şey, belki de Ilona henüz…”
İsmail Toker, Recep Toksoy’un ne söylemek istediğini çok iyi anlamıştı.
Bölüm 11
Yer: Saint John Hastanesi, Budapeşte, Macaristan
Tarih: 4 Ocak 1981
Geniş ve aydınlık doğum odasında, Erzsebet Andrassy, Peter’ın elini sıkıca tutarak derin bir nefes aldı.
Birazdan her şey olup bitecekti.
Kocası, Erzsebet’e yıllar önce tanıştıkları ilk günkü gibi hayranlıkla bakıyordu. Erzsebet de ona… Her zorlukta yanında olan bu adam, şimdi hayatlarının en büyük mucizesine tanıklık etmek üzereyken de yanındaydı.
Birkaç derin nefes ve bir anlık bir sessizlikten sonra, odada minik bir bebeğin ilk ağlaması yankılandı.
Doktor, yeni doğan bebeği annesinin kollarına nazikçe bırakırken, “Tebrikler, çok sağlıklı bir kızınız oldu,” dedi gülümseyerek. Anne, bebeğine ilk kez bakarken gözleri doldu. O minik yüzü, hayal edebileceğinden çok daha güzeldi.
Erzsebet, kocasına dönerek, “Adını ne koyacağımızı hiç düşünmedik” dedi. “Adını sen koymak ister misin?”
Peter kısa bir süre düşündükten sonra, “Ilona” dedi. “Onun adı Ilona olsun.”
*
Prof. Dr. Recep Toksoy sözünü tamamladı.
“Söylemeye çalıştığım şey, Ilona belki de henüz doğmamıştır.”
-SON-
Yorum bırakın